PROF.DR. NECMETTİN ERBAKAN VAKFI’NDAN KAMUOYUNA DUYURU
12 Ocak 2017 tarihinde Cenevre’de garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de katılacağı beşli bir Kıbrıs konferansı düzenlenecektir. Bu toplantı millet olarak Kıbrıs davamız ve Kıbrıs’ın bir müslüman toprağı olması konusunda son derece kritik bir dönüm noktasıdır.
Kıbrıs’ta soydaşlarımızı yok etmeye yönelik katliamlar sonucu Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uluslararası anlaşmalardan doğan yetkiye dayanarak gerçekleştirmiş olduğu 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonucunda adada huzur ve sükûn temin edilmiştir. 1974’den günümüze kadar geçen sürede adada bir kişinin bile burnu kanamamıştır.
Bugün ise ENOSİS’in önündeki tek engel Türkiye’nin garantörlüğündeki bağımsız KKTC’nin varlığı olduğundan, Kıbrıs adasında Rumlar’ın ENOSİS emeline ulaşabilmek için, KKTC´nin ortadan kaldırılması operasyonu hızla devam etmektedir. Eğer ki, Girit’te yaşanan süreçten, Girit’i nasıl kaybettiğimizden ders çıkarmazsak, Kıbrıs davasının da benzer bir sonla nihayetleneceği gayet aşikardır. Bunun gerçekleşebilmesi için Rumlar, Türkiye’nin garantörlük hakkına son verilmesini istemektedirler. Rumların ikinci taktiği ise, Türkiye garantörlüğünün sadece Türk tarafıyla ve belirli bir süreyle sınırlı olmasıdır.
Bilindiği üzere 1963’te yaşanan kanlı olaylardan sonra, 1964 yılında adaya gelen BM Barış Gücü askerleri (UNEICYP) adada zulme uğrayan Türkler’i koruyacaklarına Rumların ada üzerindeki hâkimiyetlerini yayma faaliyetlerine yardımcı olmuş, böylece Kıbrıs’ın bir Türk-Rum meselesi olmaktan çok BM’nin bir meselesi olduğu noktasına gelinmek istenmiştir. Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB’ye alınmasından sonra ise, konunun AB’nin sorunu olduğu dile getirilmeye başlanmıştır. Bütün bunlardan maksat ise, Kıbrıs Türkü’nün en büyük güvencesi olan Türkiye’nin garantörlük hakkının ortadan kaldırılarak, Türkiye’nin devre dışı bırakılmasıdır.
Bugün Kıbrıslı Rumlar, AB yetkilileri ve Yunanistan, bağımsız KKTC’yi ortadan kaldırmak, Türk varlığını Kıbrıs’tan tamamen çıkarmak için yoğun çaba harcamaktadır. Adada İngiltere’nin egemenliği altındaki Dikelya ve Agratur üsleri, İngiltere ile birlikte ABD tarafından da kullanılmaktadır. Fransa da 2006’dan itibaren Kıbrıs Rum kesimindeki askeri üsleri kullanmaktadır. Ayrıca, Kıbrıs Rum kesimi ile Yunanistan’ın yapmış olduğu anlaşmalar sonucu, Yunanistan da adayı askeri anlamda kullanabilmektedir.
Bu şartlar altında Kıbrıs Türk tarafından adadaki Türk askerlerinin geri çekilmesini istemek ve bunun için AB tarafından dayatmalarda bulunmak, aynen Girit’te olduğu gibi “ENOSİS”İ gerçekleştirme amacına yönelik taviz koparmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Kıbrıs’ta ENOSİS önündeki tek engel 1974 Barış Harekâtı sonucu kurulan KKTC’nin varlığıdır. AB ve Rumlar tarafından bu engel ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Bunun için en yüksek sesle ifade ediyoruz ki, dış güçlerin ve Rumlar’ın bu oyunlarına gelmeyelim, Girit’i masa başında kaybettik, Kıbrıs’ı da aynı şekilde masa başında kaybetmeyelim.
Cenevre Konferansı’nda müzakere edilen şartların kabul edilmesi durumunda, Kıbrıs Türklerinin adadaki toprak miktarı yüzde 36,2’den yüzde 28,5’e indiriliyor. Bunun sonucu olarak doksan bin civarında Rum Türk tarafından aldıkları bu topraklara yerleşecek ve burada yaşayan Türkler göçe zorlanacaktır.
Ayrıca “Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak kurulması planlanan yeni devlette Türkler Rum-Türk nüfus oranı bakımından uluslararası hukuk kuralları uyarınca “azınlık” statüsünde olacaklardır. Bu durum açıkça göstermektedir ki AB ve Rum tarafının istediği; adayı bir Rum devlet başkanının yönetiminde, Rumların hakim olduğu hükümetle bir Rum adası haline getirmek, pekçok hakları ve kazanımları elinden alınmış Türk “azınlığı” ise zaman içerisinde tamamen eritip asimile etmektir.
Bu arada KKTC’nin en stratejik bölgesi sayılan Dipkarpaz’da, oluşturulmak istenen Federal Hükümet (aslında bu bir Rum Hükümeti olacaktır) yönetiminde bir Rum özel bölgesinin kurulması amaçlanmaktadır. Özellikle Dip Karpaz bölgesinin istenmesinin “burada Türkiye’ye karşı stratejik bir üs kurmak ve Türkiye’nin bu bölge açıklarında doğalgaz arama faaliyetlerinin önünü kesmek olduğu” ifade edilmektedir.
KKTC’nin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı, adadaki Türk askeri varlığı ve Türkiye’nin garantörlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik girişimler, adanın stratejik ve jeopolitik konumundan Türklerin faydalanmasının ve Türkler’in adada egemenlik hakkına sahip olmasının hiçbir uluslararası güç tarafından istenmemesinden kaynaklanmaktadır.
Kıbrıs bizlere şehitlerimizin, 1974 Barış Harekatı’nın emrini veren Erbakan Hocamız’ın emanetidir. Maraş’ı, Dipkarpaz’ı veya herhangi bir KKTC toprağını Rumlara vermekle, Sivas’ı, Mardin’i, Urfa’yı, Adana’yı vermek arasında bir fark yoktur ve böyle bir adım asla kabul edilemez. Adadaki Türk askeri varlığının bir asker dahi eksiltilmesi asla kabul edilemez. TC Devleti’nin garantörlük hakkından asla feragat edilemez. Adada çözüm 1974 Kıbrıs Harekatı’yla zaten sağlanmıştır.
Sonuç olarak Kıbrıs, her türlü şahsi ve siyasi hesapların üstünde olup, sorunun çözümü AB normları temelinde Rum yönetimi altında Rumlarla birleşmekle, Rum Devleti içerisinde bir azınlık haline gelmekle değil, adada Türklerin 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’yla yeniden elde ettikleri haklarının, kazanımlarının aynen korunmasıyla mümkün olabilecektir.
ERBAKAN VAKFI GENEL MERKEZİ