Siyonizmin Ortadoğu Politikası ve Halep

Suriye’de siyasi  istikrarın zayıflığı,  otorite boşluğunun olması  Amerika için İsrail’in bölgedeki varlığı ve güvenliği  açısından çok önemlidir. Özellikle Suriye’de işbaşına “getirilecek yeni otorite” nin İsrail ve ABD tarafından dizginlenmesi ve kontrol edilebilmesi amaçlanmaktadır.

6 seneden beri Suriye’de ve özellikle Halep’te insanlık dramının yaşanmasına, katliamlara sesiz kalan, demografik yapının bozulmasına göz yuman başta ABD olmak üzere Batı dünyasının, son olaylardan sonra  timsah gözyaşları dökerek kendisini aklaması mümkün değildir.

Amerika, altı yıldan beri Suriye’nin yıkılıp yok olmasına dolaylı müdahil olarak önemli rol oynayıp, İsrail’in güvenliği ile ilgili amacına kısmen de olsa kavuşmuştur. Bu yolla, İsrail’in bölgedeki konumunu sağlamlaştırarak İsrail’i Ortadoğu’da egemen bir güç haline getirme yoluna gitmiştir.

Ortadoğu’da İsrail’in  “yeni egemen güç” olarak ortaya çıkmasında özellikle bölgedeki birçok ülkeye önemli misyonlar yüklenmiştir.   

İsrail’in NATO’da daha etkin rol alması,  Doğu Akdeniz’deki  petrol, doğal gaz ve hidrokarbon gibi önemli yeraltı zenginliklerine egemen olması, Türkiye ile İsrail’in yakınlaşması, başta “Mavi Marmara” gibi önemli konuların sona erdirilmesi, Türkiye ve İsrail’de karşılıklı olarak yeniden büyükelçiliklerin açılması gibi İsrail lehine çözüme yönelik önemli adımların atılması İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve “Büyük İsrail” planlarını süratlendiren gelişmelerin başında gelmektedir.

Burada çok önemli bir hususa değinmek gereklidir, bir yandan İsrail’in yeni nüfus alanları için iş birlikleri söz konusu iken, Müslümanlar arasındaki sorunların ise kaşınması ve ilişkilerin koparılmaya çalışılması dikkat çekicidir. Türkiye ve İsrail yakınkaştırılırken, Türkiye ile İran, Irak ve Suriye’nin arası açılmaktadır.

Özellikle, İsrail ve Batı’nın yıllardan beri öngördüğü “Müslümanı Müslümana kırdırma” politikası ne yazık ki, şu anda Halep’te zirveye çıkmıştır.

Bu katliamların ayak sesleri yıllar önceden belli iken, bu konuda hiçbir önlem almayan ve adeta bu olayların yaşanmasına ön ayak olan bütün sorumluluk sahibi ülkelerin ve illegal örgütlerin bu insanlık dramı karşısında mazur görülmeleri asla mümkün değildir.

Halep’te yaşanan katliamlar karşısında sesiz kalan ve Müslüman sivil ve masum Halep halkının temel hak ve özgürlüklerini ayaklar altında çiğneyen insan hakları çığırtkanlarının özleriyle sözleri taban tabana zıtlık oluşturmuştur. Halep’te sadece Müslüman Halep halkı değil, insanlık da katledilmiştir.  Bu katliamlara sebep olan ve bu katliamlara sesiz kalan tüm sorumlular, her kim olursa olsun masum görülemez ve gösterilemez.

Halep’te sivil Müslüman halkın tüm hak ve hürriyetleri ellerinden alınarak göçe zorlanması, katliamlara uğraması, açlık ve ölüme terk edilmesi karşısında sessiz kalan güçler ve sözde insan hakları savunucusu Batı’lı devletler bundan böyle hangi tür insan hakları masallarıyla karşımıza çıkabilecekler?

ABD ve Batılılar, uyguladıkları çifte standartlar ile insan haklarına, temel hak ve özgürlüklere en büyük darbeyi Halep’te çoluk, çocuk ayırımı yapmaksızın masum sivil halka vurmuşlardır.

Evrenselleşmek, Batı ile bütünleşmek için Batının savunduğu her şeyi kabullenmeyi prensip haline getiren zihniyetler abesle iştigal etmektedirler.  Ortadoğu’da stratejik tüm bölgelerde mutlak kontrol ve hakimiyet kurmayı amaçlayan ve bu konuda MÜSLÜMANI MÜSLÜMANA kırdırma politikalarını tetikleyen, mezhep ve etnisite ayrışmasını derinleştiren Batı’nın oyunlarına karşı bugün değil de ne zaman uyanık olacağız ?

AB Konseyi daha dün yaptığı toplantıda, Türkiye ile ilgili kritik konuları gündeme getirmezken, özellikle 12 Ocak 2017’de Kıbrıs konusunda yapılacak beşli zirveye iştirak edeceklerini ve Kıbrıs’ın yeniden Rum Yönetimi altında tek devlet haline getirilmesi  konusundaki memnuniyetini ifade etmesi dikkat çekmektedir.

Kıbrıs’ın Rum egemenliği bütünlüğü için memnuniyetini ifade eden batı, ne yazık ki, Müslümanların ayrıştırılması, bölünmesi için ise büyük çaba harcamaktadır. Bu da Batı’nın iki yüzlülüğünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Burada ÇOK ÖNEMLİ BİR GERÇEĞE DE DEĞİNMEDEN GEÇEMEYECEĞİZ, Halep başta olmak üzere, Suriye ve Irak’taki gelişmelere karşı sesiz kalan ve bu ayrıştırma politikalarından güçlenerek çıkan İsrail, dün Savunma Bakanı Liberman’nın açıklamasıyla gerçek niyetini de ortaya koymuş oldu.

ABD ve İsrail, Esed’in Suriye’deki muhalifler üzerinde baskı kurmasına sesiz kalırken, şimdi ise yaptığı açıklamada, Suriye’de Esed ve İran’ın da Suriye dışına çıkarılmasının İsrail’in menfaatine olacağını açıkça ifade etmiştir.  Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi ABD ve İsrail, İsrail’in güvenliği ve Büyük İsrail planları doğrultusunda “Yeni Suriye” üzerinde tek hakim güç olmak arzusundadırlar. Hedefledikleri  “Yeni Suriye” aynen Irak’ta olduğu gibi bölünmüş, kolay hükmedilebilecek, gerektiğinde birbiriyle savaştırılabilecek küçük parçalara ayrılmış bir Suriye’dir.

SONUÇ OLARAK;

- Suriye, Irak, Yemen, Libya başta olmak üzere tüm İslam Alemi’nde, ”şiddete ve mezhep ayrıştırmasına yönelik politikalara, her kimden, hangi devletten gelirse  gelsin her türlü şiddet eylemine ve mezhep ayrıştırmasına karşı olduğumuzu altını kalın çizgilerle çizerek belirtmek istiyoruz.

- Halep’te yaşayan masum sivil halk bir an önce bu zulümden kurtarılmalı, can güvenlikleri acilen temin edilmelidir.

-  Özellikle, Irak’ta başlatılan ve Suriye’de en keskin şekilde devam ettirilen mezhep ayrıştırmasının sebepleri ve Halep’te yaşanmakta olan katliamların sebeplerinin ve faillerinin çok iyi araştırılması, ortaya çıkarılması ve bu insanlık dramının hesabının mutlaka sorulması gerekmektedir.

- Suriye’de önümüzdeki dönemde toprak bütünlüğünün ve tek devlet otoritesinin korunması şarttır.

- Yeni dönemde Suriye yönetimi Suriye halkının bütün kesimlerinin temsil edildiği, ABD, İsrail ve Batılı devletlerin değil kendi halkının ve İslam Alemi’nin hizmetinde olan bir yönetim olmalıdır.

- Bu beş maddenin gerçekleşmesi ABD ve Batı’lı devletlerin peşine takılarak, onlarla telefon görüşmeleri yapılarak değil, ancak ve ancak Türkiye’nin öncülüğünde tüm İslam Alemi’nin ortak iradesi ve gayretiyle sağlanabilir.

ERBAKAN VAKFI GENEL MERKEZİ

PAYLAŞ